2
yüzyılın sesi
Posted by Anıl
on
01:07
küçücükken missing şarkısını duyduğumda "böyle bir ses olamaz" demiştim ve hiç bitmeyecek bir aşka kaptırmıştım kendimi: Tracey Thorn'un sesine...Bir de onu ilk kez görme hikayem var tabi, o da ayrı mesele:) Everything But The Girl şarkılarına bulduğum yerde yapışırken henüz yüzünü görmediğim bu sesin sahibi ancak bir peri kızı güzelliğinde olabilir diye düşündüm uzun yıllar. Daha o zaman internet yok, yabancı albüm alacak param yok, radyo ve trt3'te yayımlanan pop saati var sadece:) işte missing klibine ilk kez denk geldiğim an tvye uzun uzun baktığımı hatırlıyorum inanmaz gözlerle. baya bir şok oldum kadıncağızın hayalimdeki güzellikte olmamasına. tabi artık o şoku aştım, şimdi tracey thorn'un güzelliği daha bir kişilikli geliyor bana ehehe. her neyse, tracey'nin solo albümü 'out of the woods' yeni çıkmadı aslında ama yıllar geçse de eskimeyecek güzellikte. (ufff, dergici cümleleri kuruyorum yaa!). Sözleri anlamlı şarkıların yeri benim için ayrı oluyor (sezen aksu'yu sevme nedenlerinden biri), bu yüzden albümü bıkmadan dinliyorum. Özellikle de aşkın nereye gittiğini sorgulayan, ikimizin hayaletleri paralel bir evrende geziniyor şimdi diyen By Picadilly Station I Sat Down And Wept (Piedra Irmağının Kenarında Oturdum Ağladım :p) aşmış güzellikte bence. Bir de, sapına kadar İngiliz olan Tracey Thorn'un (ve dolayısıyla EBTG) şarkılarının en güzel yanı bol bol deyim, atasözü içermesi. Şarkılarını dinledikçe ve 'bu da ne demekmiş' diye merak ettikçe pek çok şey öğrendim ben kendilerinden. Dinleyiniz, dinletiniz.